Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri Resmi Tören Programı Sona Tamamlandı

  59. Ulusal 33. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri kapsamında Çilehane Kemal Kılıçdaroğlu Kültür Merkezinde, yoğun katılım ile gerçekleştirilen resmi tören programı sona erdi. Kemal Kılıçdaroğlu Kültür Merkezinde gerçekleştirilen resmi tören programı saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunması ile başladı. Hacıbektaş Gönüllüler Semah Ekibinin gösterisi ile devam eden programın açılış konuşmasını Hacıbektaş Belediye Başkanı Arif Yoldaş Altıok yaptı.

 Hacıbektaş Belediye Başkanı Arif Yoldaş Altıok'un Konuşması; “ Sen yol gitmemişsin, o yüzden göstermemişler, yoksa kim bu kapıyı çaldı da ona açmadılar! ” diyen Hacı Bektaş Veli’nin dergahında O’nun gönül kapıları; “Eline, Diline, Beline” sahip olan herkese her zaman açıktır.

 

Sayın Genel Başkanım, Sevgili Alevi Bektaşi Kurum Başkanlarım Sayın Kaymakamım Sayın Genel Başkan Yardımcılarım Sayın Milletvekillerim ve Belediye Başkanlarım Sayın İl ve İlçe Başkanlarım Çok Değerli Canlar 59.Ulusal 33.Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinliklerimize hepiniz hoş geldiniz “Bizi bildin ise başka murad isteme” diyen Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin topraklarında ,Hünkarımızdan muratlarımızı almak için tüm canlar olarak bir araya gelmiş bulunuyoruz.   Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli, ezelden ebediyete kadar açık duran kapısından; “ Edep erkâna bağlıdır ayağımız başımız   Güllerden koku almıştır, toprağımız taşımız   Soframızda bulunan lokmalar hep helaldir   Yiyenlere nur olur, ekmeğimiz aşımız ” diye seslenerek tüm insanlığa yüce gönlünün kapılarını ardına kadar açmış, öğretisinin merkezine insanı koymuştur.   Hünkârımız, 13.yy da Orta Asya’dan Anadolu’ya, Sulucakarahöyük’e geldiğinde savaşları, kargaşayı sonlandırmak için insanları bir araya getirmenin ve huzuru sağlamanın yolunun “SEVGİ” den geçtiğini vurgulamıştır.   O, her şeyin özünde insanı aramış ve kendi gönül kabesini insan olarak tarif etmiştir .Hacı Bektaş Veli’ye göre insan bir sevgi varlığıdır ve tanrısal niteliklerle donatılmıştır.   “Dili, dini, rengi ne olursa olsun İyiler iyidir! diyen Pirimizin kumaşının rengi ve direği insandır. O’na göre; insan güzel bir varlıktır ve bütün insanlar Yaradan’dan ötürü sevilmelidir. Bu nedenle insanları kadın – erkek diye ayırmak ya da sosyal konumlarına ,dillerine, dinlerine hatta ırklarına bakarak küçük görmek, onları ötekileştirmek insanlığa yapılabilecek en büyük yanlıştır. Hacı Bektaş Veli düşüncesinde herkes “BİR” dir; kadın-erkek tüm insanlar eşittir.   Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin günümüzden 700 yıl öncesinden harcına insanı koyduğu “4 Kapı 40 Makam” öğretisi aynı kutsal Karadut Ağacı gibi tüm Anadolu’da kök salmış, Kamil insanlar yetiştirme fikriyle Hakikat Kapısı’nda meyvelerini vermiştir. Hünkârın ham insanı olgun insana yani kamil insana dönüştürme düşüncesinin altında; “Aşk meydanını erenler ve bilenler ile doldurarak” en büyük ibadetin topluma hizmet edilerek gerçekleştirilebileceği fikri yatmaktadır. Hacı Bektaş Veli’nin “4 kapı 40 makam” öğretisini yaşayan Canlar, aklın evrim sürecine katılırlar ve aydınlanma dünyasına girerler. 4 kapıdan geçen Can, benliğinden kurtularak, içindeki nuru ortaya çıkarır ve Hakk’ın nuruna kavuşmuş olur. “ Sen yol gitmemişsin, o yüzden göstermemişler, yoksa kim bu kapıyı çaldı da ona açmadılar! ” diyen Hacı Bektaş Veli’nin dergahında O’nun gönül kapıları; “Eline, Diline, Beline” sahip olan herkese her zaman açıktır.   Hacı Bektaş Veli, Horasan’dan Anadolu’ya geldiğinde Rum Abdallarıyla ve yerel halklarla yakın ilişkilerde bulunup; içinde sevgiyi, hoşgörüyü, dostluğu, eşitliği ve aklı barındıran öğretisini Ehl-i Beyt aşkıyla olgunlaştırmış, onu biçimlendirmiştir. Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli yetiştirdiği 36 bin derviş ve 360 halifesiyle; Abdal Musa’yla, Taptuk Emre’yle, Sarı Saltuk’la, Barak Baba’yla, Sarı İsmail’le, Cemal Seyyidle, Güvenç Abdalla, Kolu Açık Hacım Sultanla ve birçok dervişiyle Anadolu’ya ve Rumeli’ye ışık olmuş, oralarda ilim, irfan ve akıl çerağları uyandırmıştır. “ Dostumuzla beraber yaralanır kanarız Her nefeste aşk ile yaradanı anarız Erenler meclisine vahdet ile gir de gör Kırkbudaklı şamdan da kırkımız bir yanarız”   Anadolu kadın erenlerinden Kadıncık Ana’da unutulmamalıdır. Hacı Bektaş Veli Hazretlerini, Sulucakarahöyük’e geldiğinde, O’na evinin kapılarını açan, O’ nu evinde ilk misafir eden ve lokmasını sunan Kadıncık Ana olmuştur. Kadıncık Ana, Hacı Bektaş Veli öğretisini Bacıyan-ı Rum ile birlikte tüm Anadolu’ya yaymış ve Hünkârın öğretisinde en önemli yerde duran kadın haklarının savunucusu olmuştur.   Pirimiz Hacı Bektaş Veli “Ayağa kalkacaksan hizmet için kalk!”  öğretisiyle bizlere kendi makam postu olan Horasan postunu Meydan Evi’ndeki kapının kenarına koyarak; kibirden, bencillikten ve makamlardan uzak durmamızı ,bunun için “Oturduğumuz yeri pak etmemizi, yediğimiz lokmayı hak etmemizi” vurgulamıştır.       Bizlerde Hünkarın öğretisi doğrultusunda bu yola hizmet etmeye ve gelecek nesillere aktarmaya devam edeceğiz. Bu vesile ile 59.ulusal 33.Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinliklerine katılım sağlayan tüm canlarımıza tekrar hoşgeldiniz der Saygı, sevgi ve muhabbetlerimi sunarım. Aşk ile.

Hacıbektaş Kaymakamı İbrahim Engin Şenay'ın Konuşması; Hacı Bektaş Veli'yi gönüllerin Hünkarı görenler, mazluma ses, garibana nefes olarak görenlerdir.

Cumhuriyet Halk Partisi ‘nin Sayın Genel Başkanı, Sayın Milletvekilleri, Sayın Belediye Başkanları, değerli konuklar ve sevgili canlar, 59. uncu Ulusal, 33 üncü Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinliklerine hoş geldiniz diyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Kıymetli konuklar, Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’da barış ve kardeşliği tesis ettiği ve onun bizlere miras bıraktığı tüm değerler bizim yolumuzu bir çerağ gibi aydınlatan en önemli rehberdir. Tarihimizde Anadolu topraklarının coğrafi mimarisini inşa edenlerin yanında bir de gönül mimarisini inşa edenler olmuştur. Bu gönül mimarları olmasaydı, üzerinde yaşadığımız bu kadim topraklara sahip olmak, vatan yapmak mümkün olmazdı. Bu gönül mimarlarının en önemlilerinden birisi olan Hünkar Hacıbektaş Veli, yüzyıllardır devam eden bu akli ve kalbi inşanın en önemli şahsiyetlerinden birisi olmuştur. Hünkar’ın, yüzyıllar öncesinden bizlere yaptığı “bir olalım, iri olalım, diri olalım.” Çağrısı, bizlere her daim Aslan ile ceylanın aynı kucakta nasıl bulunduğunun hoşgörüsünü aşılamıştır. Bu anlayış bizlere, bu topraklar üzerinde birliğimizin, beraberliğimizin, hoş görümüzün ve kardeşliğimizin, daim ve derin kalacağının yollarını öğretmiştir. Anadolu topraklarında yeşeren bu irfanın, bugün hala dünyanın bir çok coğrafyasında hayat buluyor olması ve başka kültürlere, başka toplumlara yol göstermesi bizlere sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Hünkar’ımızın bizlere miras bıraktığı bu kardeşlik, hoşgörü ve beraberlik anlayışı ile omuz omuza verdiğimiz sürece bu topraklarda sevgi, saygı, hoşgörü filizleri ilelebet yeşermeye devam edecektir. Hacıbektaş Veli’yi, gönüllerin hünkarı görenler, bu sevgi, saygı ve hoşgörü filizi ile yaşarlar, Hacı Bektaş Veli’yi gönüllerin hünkarı görenler, bedirde Muhammedi, kerbela’da Hüseynidirler. Hacıbektaş Veli’yi gönüllerinin hünkarı görenler, O’nu mazluma ses garibana nefes olarak görenlerdir. Bu düşüncelerle 59.uncu Ulusal,  33. Üncü Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri’nintekrar hayırlı olmasını temenni ediyor, Hünkar Hacı Bektaş Veli’yi gönüllerin hünkarı gören tüm canlara saygılar sunuyorum.

Alevi Bektaşi Kurumlarının ortak açıklamasını AVF Genel Başkanı Haydar Baki Doğan okudu;

Değerli Canlar,
Hepinizi “Dili, dini, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir” ve “Her ne ararsan kendinde ara / Kudüs’te Mekke’de Hac’da değil” diyen Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin bilgeliği, Yunus’un Hak aşkı, zalimlerin zulmüne boyun eğmeyen Şah-ı Şehidan İmam Hüseyin’in ve muktedirlerin adaletsizliğine karşı duruşun sembolü olan Pir Sultan Abdal’ ın direnciyle, sevgisi ve saygısıyla selamlıyorum.
Bugün Hünkar’ımızın huzurundayız. Hak Meydanında Cem olmaya, Akıl, Gönül ve Yol birlemeye geldik.
Sadece Anadolu topraklarına değil, dünyanın evrensel değerlerine ilham olan Bilge İnsan, Aydınlanmanın Çerağı, Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin ocağındayız. Ondan beslendik, feyz aldık, öğrendik, onun yolunda ve onun öğrettiklerini gelecek kuşaklara aktarıyoruz.
Önce insan diyor Hünkarımız.
Mutlu insan! Eşit insan! Tok insan! Eşit haklara sahip insan! Dört kapı kırk makamdan insani kamile yolculuk eden insan!
Onun felsefesinde her şey önce insanla başlar ve insanla biter.
Alevi-Bektaşi inancının güzelliği budur.
Herkesi, insan, sevgi, muhabbet ve halka hizmet ile toplumsal barışa davet eden Hacı Bektaşi Veli “Okunacak en büyük kitap insandır”, “Benim Kabem İnsandır” diyerek insanı en yüce makama koymuştur.
13. Yüzyılda Hacı Bektaş Veli gibi hümanist felsefeciler Anadolu’da karanlığa karşı aklın çerağını uyandıran aydınlanmanın öncüsü olmuştur.
Hacı Bektaş Veli, insana hakikatin yolunu göstermek için “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyerek, ilim, irfan ve marifet sahibi olmayı öğütlemiştir.
Hünkarımız, Ceylanla Aslanı Dost kucağında birleyip, “Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız!” diyerek, bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz toplumsal barış çağrısını taa 13. Yüzyılda yapmıştır. Barış güvercini donunda savaşı ve şiddeti reddetmiş, barış düşüncesini savunmuştur.
Sevgili Canlar;
Hünkarımızın huzurundayız. Asırlar, yıllar geçiyor.
Ama Aleviler, yine bir Hacı Bektaş anma etkinliğine, eşit yurttaşlık hakkından mahrum başlıyor.
Muharrem ayı içindeyiz. Ve geçtiğimiz günlerde Muharrem’de Cemevlerimiz saldırılara maruz kaldı.
Yaşamın her alanında uygulanan ayrımcılık, yok sayma ve inkardan kaynaklı mağduriyetlerimiz değişmedi ve her gün yaşıyoruz.
Cemevlerine saldırılardan dolayı birkaç kişinin tutuklanmış olması, gerçek faillerin yakalandığı ve bizlerin korunduğu anlamına gelmez.
Uğradığımız her saldırının ardından göstermelik “gönül almalar” ve önceden hazırlanmış mizansenlerle yapılan Cemevleri ziyaretlerine, artık kanmıyoruz.
Tarihsel hafızamız, muktedirlerin bu göstermelik ve acı hakikatlerin üstünü örtmeye yönelik geleneksel tavırlarına da yabancı değildir.
Kerbela matemimizde Cemevlerimize yapılan saldırılar yeni bir durum değildir. Alevilere yönelik asırlardır süregelen inkar, ötekileştirme, dışlama, işsizleştirme, yoksullaştırma, asimilasyon ve sürgün politikalarının devamıdır.
Bu saldırılar “birkaç meczup, kendini bilmez birkaç çocuk işi” diye geçiştirilemez. Çünkü Alevilere yönelik saldırı, linç, nefret söylemi ve ayrımcılık iklimini üreten, bizzat siyasi iktidarın ve devletin kendisidir.
Alevileri hedef alan saldırılara karşı çözümün adresi birkaç piyon tutuklamak değil,
Alevilere yönelik sistematik ötekileştirmeye ve asimilasyona son vermekten,
Alevi haklarını tanımaktan,
Alevilerin eşit yurttaşlık talebini karşılamaktan geçer!
Huzuru Pirdeyiz..
Hünkarımızın dediği gibi toplumsal barış, ancak “Adalet her işte, Hakk’ı bilmek”ten geçer.
Biz Aleviler, toplumsal barışın ve ülkemizde normalleşmenin ancak eşit yurttaşlık haklarını güvence altına almaktan geçtiğine, anti-demokratik ve anti-laik iklim ve mezhepçi rejimin kurumsallaşmasına bir an önce son verilmesiyle mümkün olduğuna inanıyoruz.!
Biz Alevi kurumları olarak, sadece kendimiz için değil, eşit yurttaşlık haklarından mahrum edilmiş tüm mağdur kimliklerin eşit yurttaşlık hakkına anayasal düzeyde kavuşmasını talep ediyoruz
Bunu güvence altına almak için, Türkiye’nin laik, demokratik bir hukuk devleti haline gelebilmesi zorunludur.
Ayrıca demokratikleşmenin ve toplumsal barışın yolu, Aleviler başta olmak üzere Türkiye’nin tüm mağdurlarından alenen özür dilenmesinden geçer.
Alevilere yönelik katliamlarla yüzleşilmelidir. Bunun ilk adımı olarak Madımak oteli utanç müzesi olmalıdır.
Artık demokratikleşme ve toplumsal barış için değişimden kaçış yok. Bundan ısrarla kaçanlara Alevilerin sandıkta gereken dersi vereceğinden kimsenin şüphesi olmasın!
Değerli canlar,
Kuşkusuz ki yaşamakta olduğunuz sorunlar, bu 20 yıl içinde başlamış değil. Selçuklu ve Osmanlı dönemleri, bizi katledip sürerek Anadolu’nun Alevi çoğunluklu nüfus bileşimini ortadan kaldıran tam bir vahşet dönemleriydi.
Aleviler her daim toplumsal barışa hizmet etmek için, laiklik, demokrasi, hukukun evrensel değerleri, ilkeleri ve sosyal hukuk devletine dayalı bir cumhuriyet için mücadele etmiştir. Cumhuriyeti ileri taşımak, demokratikleştirmek ve tam anlamıyla laikleştirmekten yana tutum almıştır.
Tarihte Alevilerden kaynaklanan hiçbir sorun yaşanmamış ama Aleviler kimliklerinden, inançlarından ve kültürlerinden dolayı katliamlara maruz kalmıştır.
Huzurunda bulunduğumuz Hünkarımızın Serçeşmesi bu zihniyet sonucu yasaklandı.
Dergâhlarımız kapatıldı ve devletçe işgal edildi!
Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevileri Sünnileştirmek misyonunu tüm hızıyla sürdürmekte!
Cemevlerimizin ibadet yeri olarak tanınması yerine, “cümbüş evi” denilerek aşağılanıyor ve Alevilere cami dayatılıyor.
Devlet Alevilere ve Aleviliğe bir inanç ve kimlik olarak değil, güvenlik sorunu olarak bakıyor.
Ne yazık ki Alevi nüfusunun yoğun olduğu Dersim, Ortaca, Malatya, Maraş, Erzincan, Çorum, Sivas ve Gazi’de katliamlara uğradık.
Yani hiçbir dönemde bu ülkenin eşit yurttaşı kabul edilmedik!
Asimilasyondan, nefret söyleminden ve ayrımcılıktan kurtulamadık!
Aleviler bu ülkede her gece tedirgin yatıyor! Kendi ülkemizde güvenli yaşam hakkından yoksun bırakıldık.
Her katliam devletin denetiminde ve gözü önünde yaşandı! Her katliamda gerçek suçlular açığa çıkarılmadı! Tutuklananlara cezasızlık ilkesi uygulandı!
İnsanlığa yönelik suçlar Sivas katliamında olduğu gibi zaman aşımına uğratılıp, “hayırlı olsun” denildi!
Alevilik asırlardır yasaklı bir inanç ve kimlik haline getirildi.
Özellikle belirtmek isteriz ki, iktidarlar Alevilerin haklarına ve taleplerine kulak tıkıyor. Hatta Alevileri asimile etmeyi hedefleyen devletin tutumu hiç bir dönemde, bu dönem de olduğu kadar gözü kara ve ideolojik bir hal almadı!
Son yirmi yıldır Diyanet İşleri Başkanlığı her alana müdahale eden dinci, mezhepçi ve siyasi bir kurum gibi çalıştı.
Eğitim sistemi mezhepçilik ekseninde kurumsallaştı!
Okullar adete mescit, öğretmenler imam, öğrenciler kul haline getirildi!
Çünkü eğitim tümüyle laiklik, bilimsellik ve demokratik özelliklerinden arındırıldı!
Ebussudların ve mezhepçi devletin ideolojik aklı haliyle, eğitim sistemi TÜMÜYLE DİNSELLEŞTİRİLDi!
Seçimler yaklaşıyor ve Alevi oyları kıymete bindi.
İktidar partisi Cemevlerini dolaşıyor.
Türkiye’de ve Avrupa’da Alevilerin tek temsilcisi Alevi kurumlarını muhatap kabul etmiyorlar. Acaba bu Çatı kurumlarını devre dışı bırakıp, onlara bağlı kişiler üzerinden sadaka dağıtarak, Alevileri kazanabilir miyiz derdine mi düşmüşler?
Buradan sesleniyoruz!
Sadaka karşılığı satılık oyumuz da yok!
İnancımız da!
Cumhurbaşkanının cumartesi günü Hacıbektaş’ta yaptığı konuşmada, ne yazık ki, Alevi toplumunu kendi içinde bölüp çatıştırmayı hedefledi.
Bu yaklaşım Alevi Çalıştayları’nda da kullanılmış, ancak kabul görmemişti.
Alevileri birbirine düşüremeyecekler!
Biz Alevi Kurumları, binlerce Cemevi, dedesi, anası, dede babası, piri, hak aşığı, aydını, akademisyeniyle milyonlarca Alevi can, eskisinden daha fazla İRİ, DİRİ ve BİRİZ!
Size Alevileri böldürmeyeceğiz…
EL ELE EL HAKKA düsturuyla haklarımız için, farklılıklarımızla birarada yürüyeceğiz!
YOL BİR SÜREK BİNBİR şiarıyla Aleviliği tektipleştirmeyeceğiz!
Tüm kurumlarımızla Alevilerin hak ve talepleri için el ele, omuz omuza yürümeye, akıl ve gönül birlemeye İKRARLIYIZ!
O nedenle Alevileri içten bölmeye çalışanlara ve buna içerden zemin sağlayanlara fırsat vermeyeceğiz. Alevi inancını ve değerlerini sadakalara peşkeş çektirmeyeceğiz!
Alevi sorunu bir maddi yardım sorunu değildir!
Maddi taleplerle Alevileri ve cemevlerini siyasal İslamcı politikalara yakınlaştırmaya çalışanlara izin vermeyeceğiz!
Alevi toplumunun ulaştığı örgütlenme ve bilinç düzeyine ve milyonları kucaklayan çatı kurumlarına rağmen, Alevi taleplerinin üzerini sadakalarla örtmek artık beyhude bir çabadır.
Alevi toplumunun hükümetten ve Cumhurbaşkanından beklentisi nettir; İçimize oynamak değil, farklı kanatlarımızın ortak mutabakatıyla oluşturulmuş olan ortak taleplerimizin karşılaması, 85 milyon insanıyla anayasal hak ve yurttaşlık eşitliğimizin sağlanmasıdır.
Burada bir kez daha ilan ediyoruz ki, betonla, çimentoyla, içimizden ayartılacak olanlara sağlanan dünyalıklar uğruna inancımızla oynanmasına, taleplerimizin saptırılıp geçiştirilmesine izin vermeyeceğiz. Bilinmeli ki güdülen bu yol yol değil.
Ayrıca AKP iktidarı ve devlet kurumları Aleviliği tanımlama sevdasından vazgeçmelidir. Anayasal, laik ve demokratik bir devlete düşen görev, yurttaşlarının inancını tanımlama, onlara kimlik dayatma, onları formatlamaya çalışmak değil, onların kendilerini tanımlama hakkına saygılı olmasıdır.
Değerli katılımcılar,
Alevilerin sorunlarının çözümünün olmazsa olmaz adımı hak ve taleplerimizin karşılanmasından geçiyor.
Alevilerin vergisiyle 100 bin camiye, 140 bin imama, 5 bin İmam Hatip okuluna, 20 bin Kuran Kursuna, 115 İlahiyat fakültesine, 70 bin kişilik Din Öğretim Genel Müdürlüğüne, kamu bütçesine milyarca dolar aktaran devlet, 1.585 cemevi ziyaret edilip, toplam 8.740 talep belirlendiğini ve bunun 5.600’ünün karşılandığını anlatması traji komik bir durumdur
Özetle ifade edecek olursak,
Alevilerin AKP hükümetinden 8.740 talebi yok!
“Cemevi temeli atın” talebi de yok!
Aleviler sadaka istemiyor. Hak istiyorlar.
Kabul görmek istiyorlar. Çimento, tuğla, demir dilenmiyorlar.
Biz 2009 yılında da AKP’nin 7 Alevi Çalıştayında taleplerimiz dile getirmiştik!
Tek bir ana talebimiz vardır;
Eşit yurttaşlık ve eşit haklar!
AYRICA;
• Cemevlerimizin ibadethane olarak tanınmasını,
• AİHM kararlarının uygulanması, zorunlu din dersinin kaldırılmasını,
• Alevilere ait Dergâhların bizlere iade edilmesini,
• Madımak otelinin utanç müzesi olmasını,
• Kamu hizmetlerine erişim ve kamu kurumlarına istihdam süreçlerinde Alevilere yönelik ayrımcılığa son verilmesini talep ediyoruz!
Sözlerimi bitirirken, bu taleplerimizin özgürlükler ve demokrasiden yana olan tüm siyasi partilerin programlarında yer alması beklentimizi de yüksek sesle dillendirmek istiyoruz. Bu taleplerimizin kabul edilmesi 2. Yüzyılına girecek olan laik ve demokratik Cumhuriyete olan umutlarımızı arttıracaktır.
Aşk ile
ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU
ALEVİ DERNEKLERİ FEDERASYONU
ALEVİ VAKIFLARI FEDERASYONU
AVRUPA ALEVİ BİRLİKLERİ KONFEDERASYONU
HACI BEKTAŞİ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI
ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ
PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ

Hacı Bektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü Kamil Ateşoğulları’na Verildi.

28. Hacı Bektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü yazar, sendikacı, Kamil Ateşoğulları’na verildi. Ateşoğulları, ödülünü CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun elinden aldı.    

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Konuşması; Bugün insanlığın düşünsel zenginliği aklın yani ilimin eseridir. Çünkü ilim, akıl bunu gerektirir. Hünkar’a göre ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

Bugün insanlığın düşünsel zenginliği aklın yani ilimin eseridir. Sevgili Peygamberimiz, ‘ilimle geçen her gece ibadetle geçen bin geceden daha hayırlıdır’ der. Dolasıyla herkesin fikrine, düşüncesine saygı duyulmalı, alacağımız kararlar ile azami ölçüde geniş bir toplumsal mutabakatı sağlamaya özen göstermeliyiz. Çünkü ilim, akıl bunu gerektirir. Hünkar’a göre ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Hünkar’a göre kalbimizin ikinci muhafızı cömertliktir. Çünkü bireyi beytülmale el uzatmaktan insani, hukuki, ahlaki ve ekolojik ilkeleri yerle yeksan ederek zenginlik sağlama hoyratlığından insanı uzak tutan bir duygudur. Cömertlik hep birlikte üretmeyi ve hakça bölüşmeyi temel bir kural olarak önümüze koyar. Cömertlik, karşılıklı fedakarlıklarda bulunarak ortak bir gelecek inşasında hep birlikte yol yürüyebilmektir. Unutmayın daha fazla cömert olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. İmkanlarımızı, birikimlerimizi karşılık beklemeksizin ihtiyaç sahipleri ile paylaşmalıyız. Kimsenin yoksulluğunu teşhir etmeden toplumsal bir dayanışma örneği göstermeliyiz. Tek bir çocuğun dahi açlığını kendi ayıbımız olarak kabul etmeli, onun açlığını ortadan kaldıracak adımlar atmalıyız. Hünkar’ın yüreğimizi koruduğuna inandığı bir diğer muhafız da utanma duygusudur. Yani yüzümüzü kızartacak her ne varsa uzak durmalı, kaçınmalıyız. Sevgili peygamberimiz, eğer utanmıyorsan istediğini yapabilirsin, der. Yani bir kişi ne zaman ki ayıplanmaktan kaygılanmıyor, onu kötülüklerden alıkoyan hiçbir güç kalmamış demektir. “UTANMA DUYGUSUNU ÖZELLİKLE DEVLETİ YÖNETENLERİN İÇSELLEŞTİRMESİ GEREKİR” Artık utanmıyorsan insanların yoksulluğunu teşhir edebilirsin. Oysa utanma duygusu, insan onurunu korumayı zorunlu kılar. O nedenledir ki utanma duygusu kalmamışlara karşı bizler yüce Allah’ın kanatta yarattığı her şeye ev sahipliği yapan yüreğimizden utanma duygusunu eksik etme, diye dua ederiz. Unutmayalım, utanma duygusu bireysel ve toplumsal ahlakımızın da kaynağıdır. Onun içindir ki ısrarla söylüyoruz, ülkemizin temel problemlerinin çözümünde yeni bir ahlaki anlayış şarttır. Bu şartın yerine getirilmesi için de utanma duygusunu özellikle devleti yönetenlerin içselleştirmesi gerekir. Hünkar’ın dediği gibi yüreğimizin bir diğer muhafızı da sabırdır. Bir olgunluk evresi olarak kabul edilen sabır, bizleri acele etmekten ve yanlış karar almaktan koruduğu kadar kinden, intikam ve öç alma duygusundan da uzak tutar. Kimseye kin tutmamanın başlangıcında sabır vardır. Sabır, ortak çözüm için çaba harcamanın, istişarenin yolunu açar. Hoşgörüyü büyütür sabır. Sabır, alttan almak, ertelemek değildir. Ülkemizin temel sorunlarını en geniş mutabakatta çözme iradesinin temelidir. Sabır, uzattığımız elin tutulacağı zamanı acele etmeden beklemektir. Sabır, bize uzatılan eli de havada bekletmemektir. Sabır gelen her türlü eleştiriyi sükûnetle ve anlayışla karşılaşmaktır. Sabırla birbirimize karşı önyargılarımızdan, ön kabullerimizden, alışkanlıklarımızdan arınırız. Hepimiz biliyoruz ki Allah sabredenlerle birliktedir. Hünkar’a göre yüreğimiz koruyan muhafızlar arasında kanaat de vardır. Yani yüreğimizi koruyan muhafızların beşincisi az ile yetinip, elindekine razı olma duygusudur. Kanaatkâr olmak kendinizin ve sorumluluğumuz altında bulunanların ihtiyaçlarını karşılayabilir olmak; ama kimsenin malında, mülkünde gözümüzün olmamasıdır. Ve kanaat en çok yönetici sınıfı için geçerlidir. Özellikle siyasetçilerin, devleti yönetenlerin yeterli olandan daha fazla mal ve mülk edinme duygusunu kalplerden silmeleri gerekir. Çünkü siyasetçiler, yani yönetenler; devleti bir zenginleşme aracı olarak görmemelidirler. Hünkar’ın yüreğimizi koruduğuna inandığı altıncı muhafız korkudur. Korku, Allah karşısındaki çaresizliğimizi ifade ettiği kadar; Allah’ın sevgi ve rızasını kazanmamızda da aracıdır. Bir o kadar da insani ve ahlaki bir duygudur. Bizi yanlış yapmaktan alıkoyan, kul hakkı yemekten, kişiye veya topluma karşı haksızlık, hukuksuzluk yapmaktan bizi uzak tutan duyguların başında korku gelir. Kimileri korktuğu için susar; kimileri haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmaktan korktuğu için susmaz, konuşur; hak arar. Kimileri muktedirler karşısında korktuğu için siner, kimileri tarihe muktedirler karşısında sinen biri olarak geçmekten korktuğu için ayağa kalkar ve itiraz eder. Bu nedenledir ki korku evrenin milyarlarca yıllık yaşı düşünüldüğünde bir damla su bile olmayan yaşamımızda zulme, eşitsizliğe, yoksulluğu karşı hangi tavrı gösterdiğimizin belirleyicisidir. Ya korktuğunuz için susarsınız ya da korktuğunuz için itiraz eder konuşursunuz. Son muhafız ise edeptir. Edep, kendisinden önceki altı muhafızın tümünü; yani ilim, cömertlik, utanma duygusu, sabır, kanaat, korkuyu da kapsayan anlamlar bütününü ifade eder. Özetle eline, diline ve beline sahip olma hali bir edeptir. Çalmamak, şiddet uygulamamak, harama el uzatmamak; dil ile davranışlarla, uygulamalarla, kararlarla kimseyi kırmamak, ötekileştirmemek, bir nevi 72 millete aynı gözle bakmak edeptir. Edep aynı zamanda kimseye hangi gerekçe olursa olsun ayrıcalık yapmamak, kötü hal ve davranışlardan uzak durmak, işi ehline vermek hak, hukuk ve adalet ile hükmetmek demektir. Hünkar’ın kalbimizi, yüreğimizi koruduğunu vurguladığı; yedi muhafızın bendeki karşılığını sizlere ifade ettim. Bu bağlamda sizlerin huzurunda vurgulamak isterim ki her kim bizim yanımızda bulunup yüreğindeki kini, intikam duygusunu öldürmemişse bizimle yürüyecek bir yolu yoktur. Bizler, Hünkar’dan öğrendiğimiz üzere tüm inançlara, o inançlarının tüm mensuplarına saygı duyar, saygı gösteririz. Bizler kişisel hırslarımızdan, ihtiraslarımızdan arınmalıyız. İyilikte ve adalette yarışmalı ve bunun mücadelesini vermeliyiz. Helalleşmeliyiz, kucaklaşmalıyız ve barışmalıyız. Geçtiğimiz yılki konuşmamda ifade ettiğim üzere; ihtiyacımız olan, Hünkar’ın aslan ve ceylanı kucağında buluşturan huzur, güven ve kardeşlik duygusudur.  Aslan ve ceylanın bir arada huzur ve güven içinde kardeşçe yaşayacağı bir ülkeyi el birliği ile kuracağız, kurmalıyız; beraber kurmalıyız. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyetimizi, ikinci yüzyılda Allah’ın izniyle demokrasi ile taçlandıracağız. Bu duygularla Anadolu ve Trakya’yı bizlere yurt yapan, bu toprakları ilim ve irfan coğrafyasına dönüştürmek için çaba harcayan bütün erenlerimizi, velilerimizi, mürşitlerimizi, pirlerimizi, dervişlerimizi, dedelerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün kahramanlarımıza, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor; hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”

Program Turhan Alıcı’nın sunumuyla ''Türkü ve Slaytlarla Şeyh Bedrettin Destanı (Nazım Hikmet) gösterimi ve Cem Adrian’ın etkinlikler için hazırladığı özel repertuvarlı konseri ile son buldu.